KADİFEKALE





Kaleden izmir manzarası bir başkadır

19.Yüzyılın sonlarına kadar kale insanlar tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmamıştır.

Burası ve çevresi 1950 li yıllara kadar bakla tarlası olarak kullanılmıştır.










1922 de ciddi bir biçimde zarar gören kale içerisindeki şapelin 19.yy da çekilmiş bir resmi ön tarafında su sarnıçları görülmektedir.Bu yapı ilk olarak Bizans döneminde bir şapel olarak yapılmışsada Türklerin eline geçtiği dönmede mescit olarak kullanılmıştır.Daha sonra ise terk edilmiştir.















Bizans su sarnıçları








Kalenin burçlarından birisi















Aşağıda şapel yapısının bu günkü hali gözükmektedir















Smyrna sur kalıntıları, Basmane garından Tilkilik ve Altın park’a giden yolun başlarında görülmektedir. Kadifekalede pek az örneği kalabilen surlar genellikle Orta Çağ’a ait olup bunların alt tabakalarında Hellenistik Çağ’a ait izler görülmektedir.
Gezginlerin ve tarihçilerin değindiği tiyatro,stadion gibi yapıların yerlerini, ne şekilde olduklarını öğrenebilmek oldukça zordur. Bunlardan tiyatro 1950’li yıllarda rahatça görülebildiği halde günümüzde gecekonduların arasında tamamen kaybolmuştur.

Smyrna’nın antik yıllarına ait kalıntılar yeni caddelerin açılışında ve temel kazıları sırasında rastlanntı sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin Eşrefpaşa Caddesi yeniden düzenlenerek açılırken antik tarihçilerin değindiği antik yol ile karşılaşılmıştır. Günümüzde,Eşrefpaşa Parkı içerisinde kalıntıları görülen antik yol doğu-batı yönünde uzanan iki kutsal yolun daha bulunduğunu belirttiği gibi bunların denizden gelen esintilerin aracılığı ile kenti serinlenttiği de ileri sürülmüştür.

Smyrna’da Roma döneminde yapılan yapılar da yeni inşaatlar arasında gözden kaybolmuştur. Pagos Dağı’nın kuzey-batı eteklerinde olan tiyatro ile stadiumun yakın tarihlerde görülebilen Cavea’nın destek duvarları,oturma kademelerine uzanan tonozlu geçit gibi izleri de ortadan kalkmıştır. Bugünkü Basmane istasyonundan yukarıya doğru çıkıldığında 1922 yangınından kurtulabilen eski evler arasında kalmış olan bu kalıntıların olduğu yer uzun süre büyük bir çukur olarak kalmıştır. Ancak kentin plânsız gelişmesi burasının evlerle dolmasına neden olmuştur. Bugünkü İzmir’de Namazgah (Tilkilik) Roma Agorasında peş peşe yapılan kazılar, o dönemle ilgili kalıntıları ortaya çıkarmıştır.

Rudolf Naumann ve Selâhattin Kantar’ın ,Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına 1932-1941 yıllarında sürdürdüğü kazılarda agoranın 120 x 80 m. ölçüsünde bir dikdörtgen avlusu olduğu, doğu ve batısında da ikişer katlı stoaların olduğu anlaşılmıştır.Stoalar iki sütun dizisi ile üç’e bölünmüştür. Bunların arasındakii yapılar17.50 m. genişliğindedir. Burada halen devam eden bu kazıdan çıkarılan Poseidon-Demeter heykel grubu İzmir Arkeoloji Müzesindedir. M.S.178 depreminde kent ile birlikte Stoa’da yıkılmış,ancak Marcus Aurelleus Smyrna’yı yeniden yaptırırken Stoa’nın batı kolonları üzerine karısı II.Faustina’nın portresini koydurmuştur.
İzmir Körfezi’ne hâkim, şehrin güneyinde bulunan 186 m. yüksekliğindeki Pagos Dağı eteklerinde bir tepe üzerinde bulunan kale ilk defa MÖ.334 yılında Anadolu’yu Pers egemenliğinden kurtaran Makedonya Kralı Büyük İskender’in (MÖ. 356–323) isteği ile yapılmıştır.

İskender’in komutanlarından Lysimachos’un İmparator’un emri ile yaptığı bu kalenin bulunduğu yerde daha önce bir Leleg yerleşmesi olduğu Antik kaynaklarda belirtilmektedir. Bununla beraber burada yapılan kazılarda bu iddiayı kanıtlayacak herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır.

Tarih boyunca İzmir çeşitli saldırılara uğramış bu yüzden de şehrin surlarla kuşatılmasına gereksinim duyulmuştur. Bu nedenle de Kadifekale’de izleri ile karşılaşılan, Akropolden bugünkü Basmane semtindeki Sart yoluna ve Eşrefpaşa’daki Efes yolundan denize kadar uzanan iki sur yapılmıştır.

Kale Roma döneminden sonra Ortaçağda Timur orduları tarafından 1402’de tahrip edilmiş, bunu İzmir’deki 1668 yılında olan deprem izlemiştir. Kaleden günümüze pek az kalıntı gelebilmiştir. Günümüze gelebilen kalıntılar daha çok Ortaçağ’a aittir. Ortaçağ kale duvarlarının altında yapılan araştırmalarda ise Helenistik döneme (MÖ. 330-MS. 20) ait duvar kalıntıları ile karşılaşılmıştır.

XIX. yüzyılda İzmir’e gelen gezginlerin sözünü ettiği bu kalenin büyük bir bölümü ortadan kalmıştır. Günümüze gelen kalıntılardan kalenin moloz taş, kesme taş ve tuğladan yapıldığı anlaşılmaktadır.

Kadifekale’den günümüze yalnızca kalenin batısındaki beş kulesi ile güneyindeki duvarlarından bir bölümü ayakta durmaktadır. Bunlara dayanılarak kalenin uzunluğunun 6 km. olduğu ve sur duvarlarını destekleyen kulelerin 20–35 m. yüksekliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kalenin bunun dışında kalan doğu ve kuzey kısımları tamamen yıkılmıştır. Kale içerisinde ise bir dehliz ve bir de su sarnıcı kalıntısı görülmektedir.

Sarnıç moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzeri toprak dolgu olan sarnıcın içerisi birbirleri ile tuğladan yuvarlak kemerli payelerle bölümlere ayrılmıştır. XX. yüzyılın ikinci yarısında yapılan kazılar sonucunda sarnıcın bütünü iyi bir durumda ortaya çıkarılmıştır.

Kadifekale surlarının bir bölümü Çelebi Mehmet tarafından yıktırılmıştır. Yalnızca doğu yönündeki surlardan rektangonal (çok iri taşlar) parçalardan bir iki adedi Basmane Garı’ndan Tilkilik’e uzanan ve Altınpark’a giden yolun başında görülmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PATERSON KÖŞKÜNÜN HÜZÜNLÜ HİKAYESİ

KAYBOLAN BİR CENNET: PINARBAŞI

İZMİR TÜRBE VE YATIRLARI