İZMİR YATIRLARI,TÜRBELERİ VE ESKİ MEZARLIKLAR









EMİR SULTAN RUFAİ DERGAHI TAMİR KİTABESİ

"2002 yılında dergahın tamir kitabesi ras gele bulunmuştur.Ancak toprağa karışmış ve parçalanmış halde bulunan kitabenin bazı bölümleri ve bu arada tarih kısmı halen kayıptır.Kitabe yedi satırdan ibarettir.Bölük pörçükte olsa yinede bir şeyler anlatıyor şöyleki;
...Darü's Saade Ağası Berham ağa... tamirmüceddet kılma... Güzel tamir olup bu dergaha... ile satır aralarında madalyon içine yazılmış ve yukarıdan aşığıya doğru okunan "Ya - Hazreti - Şeyh - Seyyid er Rifai - Kuddise sirru hu" kelimeleri beraberce düşünüldüğünde bu kitabenin Rufai dergahına ait olduğunun ve Muhtemelen Tamiratıda Darüs saade ağa sı Berham ağa tarafından yaptırılmış olduğunu anlıyoruz.




















Basmaneden Kadifekaleye çıkarken isimsiz bir mini mezarlık Emir Sultan Türbesi yakınlarında
Basmaneden Kadifekaleye çıkarken isimsiz bir mini mezarlık Emir Sultan Türbesi yakınlarında
Basmane Şeyh Bedrettin Türbesi
Basmane Şeyh Bedrettin Türbesi
Basmane Şeyh Bedrettin Türbesi
Bornova Doğanlar semti  Hayıt DEDE
Kadifekale İmam Cafer Türbesi
İzmir Ballıkuyu Dut Dede Yatırı

Bornova Eski Camii Ali Beşir Nezir Türbesi
Konak Damlacık Mahallesi Arap Dede Yatırı



Mızraklı Dede`nin marifeti



En önemli romancı-larımızdan, `Çalıkuşu `nun yazarı Reşat Nuri Güntekin `in yurt izlenimlerini anlattığı `Anadolu Notları `nı uzun yıllar sonra tekrar okudum. İki cilt halinde yayınlanan `Anadolu Notları ` 1930`lu yıllarda kaleme alınmıştır. Güntekin bu kitapta köylünün parayla ilişkisinden, gönül çelen tuluat tiyatrolarına, otel manzaralarından rakı muhabbetlerine, Anadolu insanına ilişkin keskin gözlemlerde bulunur. İnsan her çağda farklı noktalara odaklandığından aşağıdaki anekdotu çoktan unutmuştum. Tekrar okuduğumda şaşırarak hatırladım. Paylaşmak isterim: Reşat Nuri `nin çocukluk günleri. 1889 doğumlu olduğuna göre 19`uncu asrın son yıllarındayız. Küçük Reşat Nuri , sütninesinin İzmir Dübekbaşı`ndaki evinde yaşamaktadır. Mahalle sakinlerinin arasında Şehnaze Hanım ve gümrük katibi kocası da vardır. Aptesinde namazında, melek gibi bir adam olan katip, günün birinde bayramlık kıyafetlerini giyip evden ayrılır. Bir daha da dönmez! `Eyvah herif evlendi` diye bir yaygara kopar. Gerçekten de gümrük katibi Damlacık taraflarında yaşayan genç bir dulla evlenmiştir. Olacak iş değildir. Mahallenin kadınları, adama büyü yapıldığına karar verir. Bir yandan büyüyü bozmak için hazırlıklara girişilirken, işini sağlama almak isteyen Şehnaze Hanım Mızraklı Dede `ye bir tavuk adar. Ve şimdi dikkat: Bu arada... Yani tavuğu adarken... Bir yandan dualar okur... Ama aynı anda da, en hafifi `edepsiz` olmak üzere, `evliya ` sayılan Mızraklı Dede `ye olmadık hakaretler eder. Sadece o mu? Şehnaze`ye eşlik eden diğer kadınlar da Mızraklı Dede `ye küfür müfür, dümdüz gitmektedir. Daha önce birçok camiye, türbeye giden, dualar eden Reşat Nuri `nin tüyleri, bu manzara karşısında diken diken olur. Olacak iş midir? Bir evliyaya nasıl hakaret edilir? Hem hakaret edip, hem de nasıl yardım istenir? Neler olup bittiğini sütninesine sorar. O da... Mızraklı Dede `nin bir boş anında başka bir evliyaya küfrettiğini... Bu yüzden bütün ömrü boyunca vicdan azabı çektiğini... Ölürken de, `Benim adımı ananlar, bana da öyle küfretsinler ki istediklerini yapayım` dediğini, anlatır... Hem İslami, hem de rasyonel açıdan yaklaşıldığında gerçekten de saçma, abuk sabuk bir hurafe, bir batıl itikat bu. Ama olayın `dini` değil de, `folklorik` boyutuna bakıldığında ne kadar müthiş, ne kadar renkli, ne kadar tuhaf bir olay değil mi? `Ancak kendisine küfredildiğinde, bir adağı yerine getiren evliya `! İnsan zihninin olağanüstü yaratıcılığı! Şaşırtıcı bir tersine çevirme. Pagan kültürüyle, tek tanrılı dinlerin akla hayale gelmedik bir terkibi. Acaba benzeri türde bir inanış bugün de var mı? Yaşıyor mu?




Efsane devam ediyor

Bahri Baba Türbesi'nin ünü İzmir'in dört yanını tutmuşken, genişleyen şehirde yeni yollar yapılması ve imar alanları kazanılması şart olmuştu


Bahri Baba Parkı'nın ilk yıllarındaki görünümü. Birleşmiş Milletler Caddesi henüz yok."

Dedeler şehri
Geçen pazar aktarmaya başladığımız Bahri Baba'nın öyküsünü bu gün de kaldığımız yerden sürdürüyoruz. Bahri Baba olayı, yaşandığı dönemde oldukça önemli bir yeri olan sosyal bir olgudur.
İki bölümde anlattığımız çeşitli söylemlerle Bahri Baba Türbesi'nin ününün artması, o dönemlerde İzmir tarihindeki türbeler ve evliyalar döneminin de başlangıcı olmuştur.
"Mızraklı Dede", "Beliren Dede", "Susuz Dede", "Halet Baba", "Yusuf Dede", "Tezveren Dede", "Ciğer Dede", "Soğan Dede", "Hasan Baba", "Ali Baba", "RuhBaba", "SelSultan", "Emir Sultan", "Nur Sultan", "İzmirli Efendi", "Zekeriya Efendi", "Kıbrıs Efendi", "Natırzade Efendi" vb. yerler ya Bahri Baba'dan sonra ortaya çıkar ya da Bahri Baba ile birlikte yeniden rağbet görmeye başlar. Bu yatırların öykülerini de ilerideki bölümlerde sizlerle paylaşmaya söz verip, bu gün yarıda kalan anlatımımızı tamamlayalım.
XX. Yüzyıl başlarında, Bahri Baba Türbesi'nin ünü İzmir'in dört yanını tutmuşken, şehir de gittikçe büyümüş ve genişleyen şehirde yeni yollar yapılması ya da imar alanları kazanılması şart olur.
Ancak şehir merkezinde büyük yer kaplayan mezarlıkların başka yerlere taşınması her zaman oldukça sorun çıkarır ve bu işe el atan zamanın yöneticileri de karşılarına dikilen muhalefet nedeniyle başarılı olamazlar.
Özellikle o bölgede bulunan Musevi Mezarlığı'nın başka yere taşınarak buraya, "Millet Bahçesi" yapılması düşüncesi 1908 yılından itibaren sürekli olarak basında yer alır.
1910 yılında ağaçlandırılmaya başlanan araziye 1700 meşe ve 50 zeytin ağacı dikilir.
Bahri Baba mezarı sorununu ise kesin olarak 1913 ile 1917 yılları arasında İzmir Valisi olarak görev yapan Rahmi Bey çözer.

İZMİR'DE İLK
II. Meşrutiyetten sonra toplanan Birinci Meclis'e, Selanik'ten giren Rahmi Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel İdare Kurulu'nun oybirliği ile görevlendirmesiyle vali olarak İzmir'e atanınca Bulvar Şirketi'nin kurulmasına ön ayak olur ve günümüzdeki Fevzi Paşa Bulvarı'nın çok büyük bölümü ile İkiçeşmelik'ten Eşref Paşa'ya çıkan Eşref Paşa Caddesi'nin devamının yapımını sağlar.
İzmir'de ilk kez düzenli karakol binaları kurar ve birçok önemli yapı da o dönemde inşa edilir.
Vali Rahmi Bey göreve başlar başlamaz Basmane, Mezarlıkbaşı, Kğlu, Karataş ve İkiçeşmelik'teki mezarlıkların şehrin gelişmesine engel olduklarını saptar. Derhal bu mezarlıkların kaldırılmasına karar verir.

DEDİKODULAR
Bu cesur hareket hiç de iyi karşılanmaz. Şehirde birçok dedikodu yayılır. "Vali'nin mutlaka çarpılacağı" söylenir. Ancak Rahmi Bey özellikle tekke şeyhlerinin baskısına aldırmayarak kararı uygulamaya başlar. Kimse de çarpılmaz.
"Şehir içindeki mezarlıkların kaldırılması" kararına Bahri Baba türbesi de dahildir. Bu nedenle etekleri tutuşarak soluğu Rahmi Bey'in huzurunda alanların başında Halil Dede gelir:
"Efendim, Bahri Baba hazretleri dün gece rüyama girdi. Git vali beye söyle, mezarlıklara ilişenlerin elleri taş olacaktır. Beni yerimden edip rahatımı, huzurumu bozmasınlar." der.
Rahmi Bey hem akıllı hem de oldukça pratik bir yöneticidir. Halil Dede'nin arsa işindeki çıkarının da farkındadır. Bozuntuya vermez ve "Kararı gözden geçireceğini" söyleyerek Dede'yi uğurlar ama ertesi sabah daha gün doğmadan adam gönderir ve Halil Dede'yi yatağından kaldırtarak apar topar huzuruna çıkartır. Ne olduğunu anlayamamış olan Halil Dede, doğrusu biraz da ürker.
Rahmi Bey gayet rahat konuşur: "Bu Bahri Baba hazretleri gerçekten yaman bir evliya imiş. Dün bana rüyana girip seninle konuştuğunu söylediğinde pek inanmamıştım. Ama doğruymuş. Evliya hazretleri bu gece de benim rüyama girdi. Vali bey, benim yerimi değiştirmemelerini söylemiştim ama artık vazgeçtim. Türbemi açık ve ferah bir yere nakletmenizi artık ben de istiyorum dedi" der.
Yüzü kireç gibi olan Halil dedenin söyleyecek sözü kalmaz.

TÖRENLE
Rahmi Bey zaman geçirmeden tantanalı bir tören düzenleyerek Bahri Baba'nın mezarını Eşref Paşa'da, o dönemler Sarımsak Dede Mezarlığı olarak bilinen mezarlığa nakleder.
Bu mezarlık ise 1932 yılında zamanın İzmir Valisi Kazım Dirik ve Belediye Başkanı Dr. Behçet Salih Uz tarafından kaldırılır. Bahri Baba'nın sanduka biçiminde olan mezarının başındaki Mevlevi külahlı taşta, "İş bu merkatı şerif Hüseyin Avni Paşa hazretlerinin mahdumu Ahmet Fuat beyefendi tarafından vaz ve inşa olunmuştur. Vefatı: 1309" yazılıdır.
Bu mezar taşındaki bilgiden Bahri Baba'nın öldüğü tarihin 1893 olduğunu öğreniriz. Bahri Baba'nın kemikleri diğer mezarlarla birlikte Asri Mezarlığa taşındıktan sonra bu alan Eşref Paşa pazaryeri olarak kullanılır ve bir köşesine de NikDairesi inşa edilir.

DÜZENLENDİ
Bahri Baba türbesinin ilk yeri Maşatlık'ın bulunduğu alanla birlikte İzmir'in en güzel parklarından biri haline getirilir. Günümüze kadar başka adlar verilmek için çeşitli girişimlerde bulunulmasına rağmen, Bahri Baba, kendisi kalamasa da adının bu parkla günümüze kadar yaşamasını başarır.
Bu park alanı Cumhuriyet döneminde, ilki Aziz Akyürek'in Belediye Başkanlığında olmak üzere birçok kez düzenlenir. Mithat Paşa Caddesi'ne, İnönü Caddesi adı verildiği 1942 yılında parkın adı da İnönü Parkı olarak değiştirilir.

YAPILAŞMA
Özellikle Mithat Paşa Caddesi'nin genişletilmesi çalışmalarına uygun olarak alt kıyısı defalarca biçim değiştirir, bu arada yapılaşma da başlar. Önce Güney Deniz Saha Komutanlığı binası, ardından Belediye Şark Kahvesi (Şato Gazinosu), Atatürk İl Halk Kütüphanesi, Astsubay Orduevi ve büyük trafo binası, öte yandan Birleşmiş Milletler Yolu adı verilen Varyant, parkın yeşil alan miktarını oldukça düşürür.
Parkın günümüzde İzmir Metrosu Konak Meydanı istasyonuna en yakın bölümüne 1958 yılında tiyatro sarayı yapılması kararlaştırılırsa da bu proje yaşama geçirilemez ve yarıda kalan inşaat uzun zaman sonra yıkılır.
Aynı bölgede bulunan ve uzun yıllar yarım kalmış tiyatro sarayı inşaatının bulunduğu 6100 m2'lik arazi de 2000 yılında yapılan düzenleme ile "Bahri Baba Parkı" adıyla yeşil alan haline getirilir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PATERSON KÖŞKÜNÜN HÜZÜNLÜ HİKAYESİ

KAYBOLAN BİR CENNET: PINARBAŞI

İZMİR TÜRBE VE YATIRLARI